Niteliksiz göçmen Türkiye’nin maliyetini artırıyor
Ferit PARLAK
Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) bu yılın ilk Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Oda meclis üyelerinin katılımıyla, Antalya’da yapıldı. ASO Başkanı Seyit Ardıç, “Türkiye’ye büyük ölçüde vasıfsız kimseler göç ediyor. Bu durum, reel sektörün nitelikli personel ihtiyacını karşılamadığı gibi ülkemize altyapı, barınma, ulaştırma, eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, iç güvenlik ve benzeri alanlarda artan maliyetler yüklüyor” dedi.
“Göç Bakanlığı ve göç yasası gerekiyor”
Ardıç, aldığımız bu göçün Türkiye’nin demografik yapısını bozduğunu kaydederek, “Düzensiz göç sorunu, göç idaresi ile idare edilmekten vazgeçilmeli, ivedi bir şekilde Göç Bakanlığı kurulmalıdır. Ülke ihtiyaçlarına göre tasarlanacak bir ‘nitelikli göç yasası’nın ülkemiz için faydalı olacağını düşünüyorum” diye konuştu.
“Hedef sektörler dikkate alınmalı”
Göç olgusunun dünya gündeminin en önemli tartışma konularından birisi olduğunu vurgulayan Ardıç, “2020 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 280 milyon insan, bulunduğu ülkeyi terk ederek farklı bir coğrafyada yaşamını idame ettiriyor. İşgücü ve beyin göçü yanında; savaş, kıtlık ve doğal afet gibi etkenler her geçen gün göçün boyutunu büyütmektedir.
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, ülkemizde düzenli göçmen sayısı 4 milyon 644 bin kişi iken, 2022 TÜİK verilerine göre Türkiye’den yurt dışına göç edenlerin sayısı 466 bin 914’e ulaştı. Kayıtsız göçü de ilave ettiğimizde bu sayı çok daha artmaktadır. Ülkemizin, bugün ihtiyaç duyduğu ve orta vadede ihtiyaç duyacağı öngörülen hedef alanlarda, sektörlerde, mesleklerde ve bölgelerde nitelikli göçmenlere öncelik vermesi, niteliksiz göçmen kabullerini ise sınırlandırması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Orta gelir tuzağından nasıl kurtulacağız?
Yaşanılan tüm zorluklara rağmen 2023 yılı itibarıyla ülke olarak 1 trilyon dolar milli gelire ulaşıldığının altını çizen Ardıç, “Kişi başı gelirimiz 13 bin 110 dolara yükseldi. Dünya Bankasınca 13 bin 846 dolar ve üzeri olarak tanımlanan yüksek gelirli ülkeler seviyesine çıkmak için daha fazla çalışmamız ve etkin politikalar uygulamamız şart. Aksi halde Türkiye olarak yaklaşık 10 yıldır kaldığımız orta gelir tuzağından kurtulamayız. Ne üretiyorsak geleneksel veya teknolojik ürün fark etmeksizin verimliliği artırmak, pazara yenilikçi ve rekabetçi ürünler sunmak zorundayız” dedi.
Desteklenecek alanlar belli
Seyit Ardıç, “Artık ne pahasına olursa olsun ihracat değil, daha yüksek katma değerli ve daha fazla döviz kazancı sağlayacak süreçlere ve işbirliklerine odaklanmalıyız” derken, sözlerini şöyle sürdürdü; “2023 yılında yaklaşık 25 trilyon dolar olan dünya ihracatından yüzde 1’ler civarında olan payımızı artırmanın zamanı gelmiştir. Yüksek teknoloji sınıfındaki ürünlerde bu oran çok daha düşük seviyededir.
Robotik teknolojiler, üç boyutlu yazıcılar, yapay zekâ ve bilişim teknolojilerinin değer zincirlerinin tüm süreçlerinde kullanımı ülkemizin aldığı payı destekleyecek unsurlar arasındadır.” İlaç ve tıbbi cihaz, biyo-teknoloji gibi yüksek katma değerli alanlarda ortaya koyacağımız performansla ülkeye döviz kazandırabilir hem de ithal edilecek ürünleri azaltarak dövizin ülkede kalmasının sağlanabileceğini ifade eden Ardıç, “OECD sınıflamasına göre yüksek teknoloji grubunda yer alan bu ürünlerin gerek yurt içi gerekse yurt dışı pazarlarının geliştirilmesinde kamu alımları bir kaldıraç etkisi yaratabilir” diye konuştu.
Ardıç, “Ülke olarak Ar-ge, bilgi yoğun ve yenilikçi sektörlerle rekabetçi ekonomi haline dönüşmemiz gerekiyor. Bu yetkinlikleri elde edebildiğimizde üretkenliği ve verimliliği arttırarak önemli bir rekabet avantajı sağlayacağımız aşikârdır” ifadelerini kullandı. Dünya ekonomisinin geleceğinin üç temel yapı üzerine şekillendiğini savunan Ardıç, “İlki küreselleşme eğilimlerinin farklılaşmasıdır.
Bloklar arasındaki bağlantılar zayıflasa bile, kendi içlerindeki entegrasyon derinleşmeye devam edecektir. Küresel ayrışma önemli bir risk unsuru olarak ortaya çıkarken, Uluslararası Para Fonu IMF’in yapmış olduğu çalışmada, küresel ayrışmanın dünya gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 7’si oranında bir maliyet yaratabileceği öngörülüyor. Yine IMF, bu politikaların dünyanın yenilikçilik potansiyelini azaltacağını ve teknolojinin ihtiyaç duyan ülkelere yayılmasını yavaşlatacağını ifade ediyor” şeklinde konuştu.
Ardıç, devamında şunları söyledi; “ İkincisi; sık görülen aşırı iklim olayları ve bölgesel çatışmalar oynaklığı arttırırken, ilave maliyetlerin çıkmasına sebep oluyor. Tüm ülkeler için, daha yakın uluslararası işbirliği ve daha fazla bilgi alışverişi ile yeşil dönüşümün hızlandırılması, daha müreffeh bir geleceğe ulaşmak için kritik öneme sahip olacaktır. Son olarak; küresel ekonomide belirsizlikler ve kırılganlıklar her geçen gün artmakta, ekonomiler çok hızlı daralıp toparlanmakta, yeni denge arayışları devam etmektedir.”
“Sanayi devrimi, aslında zihniyet devrimidir”
Sanayi devrimi ile bugün arasında bağlantı da kuran Ardıç, “Uzmanlaşma, elektriğin üretime dâhil olması ve kitlesel üretim ile ikinci faza geçmiş ve sonrasında elektronik, bilişim teknolojileri ve otomasyon ile sanayide 3. devrim yaşanmıştır. Günümüzde ise dijitalleşme ile birlikte 4. Sanayi Devrimi’ne ve insan merkezli toplum 5.0’a adım atılmıştır. Yaşanan sanayi devrimleri sadece teknolojik bir geçişi değil, aynı zamanda bir zihniyet değişimini temsil etmektedir” dedi.
Firmaların sadece %22’si akıllı üretimden haberdar
Sanayi temsilcileri ile yapılan güncel bir anket ve anket temelli araştırmanın sonuçlarını da paylaşan Ardıç, “Ülkemizde firmaların yalnızca yüzde 22’sinin akıllı üretim sistemleri konusunda kapsamlı bilgiye sahip olduğunu gösteriyor.
Dijital dönüşüme yatırım yapmayı planlayan firmaların oranı maalesef arzu ettiğimiz düzeylerden çok uzak. Dijitalleşmeyi konuşuyoruz ama konuşmaktan daha fazlasını yapamıyoruz. Ülkemiz, 2023 Dünya Dijital Rekabet Gücü sıralamasında 64 ülke arasında 53’üncü oldu. 2020 yılında 63 ülke arasında 44’üncü sıradaydı. İlerlememiz gereken bir alanda maalesef 3 yılda 9 sıra daha geriye düşmüşüz” diye konuştu.
“Endüstriyel robotlar yaygınlaşıyor”
Endüstriyel robotların kullanımının dünyada hızla yaygınlaştığını belirten Ardıç, “Endüstri 4.0 teknolojik ve ekonomik yapıyı dönüştürüyor; robotik, yapay zekâ ve otomasyonun gelişimi ile birlikte robotların kullanım yoğunluğu artıyor.2022 yılında dünya genelinde ortalama küresel robot yoğunluğu 10 bin çalışan başına 151 robotla en yüksek seviyeye yükseldi.
Bu oran Güney Kore’de 1012, Singapur’da 730, Almanya’da 415 seviyesinde. Ülkemiz ise 40 robotla oldukça gerilerde. Uluslararası Robotik Federasyonu tarafından yayınlanan Dünya Robotik raporuna göre, 2022 yılında dünya çapındaki fabrikalara 553 bin endüstriyel robot kuruldu.
Bu, yıllıkbazdayüzde 5’lik bir büyümeyi temsil ediyor. Türkiye endüstriyel robot kullanımında ilk 15 ülke arasında yer almasına rağmen Çin’in yaklaşık 9 kat, Almanya’nın ise 8 kat daha fazla robot kullanımına sahip olması, bizim daha alacak çok yolumuzun olduğunun açık bir göstergesidir. Otomotiv sektörünü hariç tutarsak bu durumun daha vahim olacağını tahmin etmek zor değil” diye konuştu.
“Yapay zekâ maliyetleri azaltırken, geliri artırıyor”
Seyit Ardıç, “McKinseyanketine göre, katılan kuruluşların yüzde 42’sinin yapay zekâ uygulanmasının maliyetleri azalttığını, yüzde 59’unun ise gelir artışı bildirdiğini ortaya koyuyor. Bu veriler yapay zekânın iş verimliliğinde önemli kazanımlar sağladığını gösteriyor. Yine 2023 tarihli bir McKinsey raporu, şirketlerin yüzde 55’inin en az bir iş biriminde veya işlevinde yapayzekâ kullandığını ortaya koyuyor; bu oran 2022’de yüzde 50, 2017’de ise sadece yüzde 20 düzeyindeydi” dedi.
Yatırımlar 8 kat artarak 25,2 milyar dolara çıktı
Ardıç, “Dünyada rekabetçilik hızla değişiyor, dolayısıyla ülke olarak bizim ikiz dönüşüm ve verimliliğe odaklanmamız, bunun yanında üretken yapay zekâ seferberliğini de ortaya koymamız şart.Yapay zekâ inanılmaz bir hızla hayatımızın her alanına girmeye başladı. Üretken yapay zekâ yatırımları 2022’ye göre neredeyse sekiz kat artarak 25,2 milyar dolara ulaştı” dedi.